• dito montiel'in ilk yonetmenlik denemesi olan, robert downey jr. ve chazz palminteri'nin insanin tuylerini diken diken edecek kadar ustun bir performans sergiledikleri, 1980'lerde baslatip gunumuze kadar gelen, astoria new york'da gecen bir hikayeyi anlatan 2006 yapimi basarili bir film.

    bu sene sundance film festivali'nde en iyi yonetmen odulunu kazanirken, venedik film festivali'nde elestirmenlerin seckisi arasinda yer aldi.
  • dün izledim, sanırım gösterime girdiği günmüş aynı zamanda. tam bir bukowski tadı bıraktı damağımda; otobiyografik bir film; amerikanın arka sokakları, akıp giden diyaloglar... izlenmeli.

    beni bu filme çeken mucizeye de teşekkürlerimle...
  • yaşanmış bir hayatı anlatsa da, hollywood un amerikan hayali konulu filmlerine gönderme de yapıyor bu film.
  • (bkz: millions)
  • -mış gibi yapan film...

    bagımsız amerikan sinemasinin avrupa sinemasıymıs gibi davranmaya calisipta ola-ma-mislarindan...

    buna ragmen venedik film festivali eleştirmenler ödülü (2006) sundance bağımsız film festivaliözel ödülü (tüm oyunculara) 2006 sundance bağımsız film festivali (en iyi yönetmen ödülü) toplamayi basarmistir...
    avrupa sinemasiy'mış' gibi davranmanın ve amerikada bagimsiz film cekiyor olmanin onde gelen kurallarindan azinlik temasi -ki bunlar italyan ve hispanik koken olursa yeni dunyada da kabul gorebilecegi gibi guclu bir ongoru varken- eski new york - mümkünse banliyö*` : yeah man- habitatini terk edenin 'ol`dum ben artık' deyip geri donup gecmisle hesaplasma hikayesine birde robert downey juniorsuz bagımsız film olmaz desturu da eklenince klasik akistan baskasini vermiyor...yari biyografi sayılabilinecek filmin kahramaninin da yazar oluşu amerikan entellektüelizminin olmazsa olmazlarindan...
    yine de yavru vatandan gelen kardeşe beyogluna cikipta cücük*sinemalarda arayip tarayip bagimsiz bir film izletmezsem olmaz da klasik sehir disindan gelene taksim ambiansi yaratmanin olmazsa olmazlarindan...ha iyi vakit gecirmedik mi gecirdik, aglamadik mi agladim valla, herhangi bir hollywood filmine girip cikmaktan daha doyumlu bir deneyim olmadi mi ,oldu...

    kissadan hisse:tum klasik akişa ve olgulara ragmen izlenmeli buraya goz atmadan gittigim ve jenerigin sonunu beklemedigim icin bitisteki suprizi kacirmisim ona yazik olmus aman neyse karakter ve alt metin analizleri de sonraya kalsin...gidin izleyin işte güzel bişe*
  • hayatindakileri terkettigini sanirsin
    herkesi ve herseyi...
    gecmisini...
    ama gercekte; hicbirseyi zira onlar seni terketmez..hayatindaki azizler,seni sen yapanlar onlar...gibi bir anafikir yuklenebilinecek film,yuklemişler,çalışmışlar en azından
  • eve dönüş filmlerini hep sevmiş biri olarak torpil geçiyor olabilirim ama bu kadar usta bir sinema dili ilk filmini yapan biri için bence taktirden fazlasını hakediyor. özellikle; aslında düşüncelerin konuşması ile bedenden çıktığı andaki konuşma şekillerini ardı ardına vermesi zekice ve bu kıyaslama film boyunca görsel olarak ta tekrarlanmakta.
    herşeyden önemlisi bir yönetmenin ilk filmidir...
  • birakin new york'u amerika'yi bir kenara, ya$i belli bir evreyi gecmi$ cogu insanin gecmi$inden enstantaneler gorecegi bir film olmu$. tabi aristokrat bir aileden geliyorsan ve sokak kavgalarini hic ya$amami$ bir insansan durum bamba$ka. ovulecek bir film degil belki ama yillar sonra, gecmi$e donup hatirlayacaginiz hayal kirikliklarinin ya$anmamasi icin, size bir firsat sunmu$ filmdir. yo man!!
  • güya filmin temel gerilimi asıl oğlanın yaşadığı çevreden, ailesinden, arkadaşlarından sıkılıp başını alıp gitmesi yıllar sonra da geri dönmesi üzerine kurulmuş ama biz eleman niye bu kadar sıkılmış anlayamıyoruz. arkadaşlarıyla sokaklarda serseri serseri dolaşırken, kızlara sulanırken falan hiç sıkkın görünmüyor. başını alıp gittikten sonra ne halt yiyeceği de belli değil; bir elemanla albüm yapma fikri üzerine konuşuyorlar ama bir kere çocuğun içlenip şarkı söylediğini, ne bileyim music store'a gidip iç geçirdiğini falan gördüğümüz yok. zaten gidip yazar olup dönüyor.
    yahu new york gettosunda geçen çocukluk hikayesinden bu kadar ekmek çıkar mı? filmde olsa vallahi inanamam ama gerçek hayatta oluyormuş işte; dito kardeşimiz kitabını yazmakla kalmamış bir de filmini çekmiş üzerine. hatta o kadar fütursuz ki kendi dahil karakterlerin adını değiştirmeye dahi tenezzül etmiyor. dito yine dito, babası da adı her ne idiyse işte.. baba..
    ha keza; bu çocuk babasıyla çok sorunlu olduğu için evden kaçmış, buna inanmamız bekleniyor. ama babasının ne elemana karıştığı ettiği var ne de yasak falan koyduğu. sadece biraz iletişim sorunu var gibi. onun da vurgusu adam gibi yapılmamış, en azından filmin odağı olacak inandırıcılıktan yoksun.

    bu amerikan indie'cileri iyice kabak tadı vermeye başladı. küçük insanların küçük dertleri; kişisel, hatta o kadar kişisel ki otobiyografik, hikayeler..
    sözlerimi geri alamam... ay yok alırım..
    gurbetlerden geriye dönüşlerim olmaz.. ama olabilir de

    yok sundance'de ödül aldı; yok şu festival yok bu festival... aman efendim bilmem de kim müthiş oynuyor diye gazlıyorlar ya bizi her seferinde ona yanıyorum. kötü bir hollywood filmi seyrettiğimde, ki hangisini seyretsem kötü oluyor, suçu kendimde bulurum çünkü adamların hangi mantıkla hangi şablonlara göre film yaptığı belli. onun üstünde bir beklentiyle gidiyorsan senin eşekliğin, yani hiç gitmeyeceksin. ama bu indie'cilerden böyle her seferinde kazık yedikçe c. sinan sağıroğlu gibi zıvanadan çıkasım geliyor.
hesabın var mı? giriş yap